Bağırsak; ince ve kalın bağırsak olmak üzere iki ana kısımdan oluşur. Yediğimiz gıdalar mide enzimleri ile parçalandıktan sonra karbonhidrat, protein ve yağların sindirilmesi için ince bağırsağa gönderilir. Kalın bağırsak ise kalan besinlerin su ve minerallerini emerek zararlı maddelerin vücuttan atılmasını sağlar ve bu sindirim bağırsaklarda bulunan yararlı bakterilerin yardımıyla gerçekleşir.
Sağlıklı bir insanın bağırsak florasında ortalama 100 katrilyon faydalı bakteri bulunmaktadır. Faydalı bakterilerin işlevlerini şu şekilde sıralayabiliriz:
- B ve K (K2, B1, B2, B3, B6, B12, folik asit, biyotin ve pantotenik asit) vitaminlerinin sentezini yapmak.
- Nörotransmitter (dopamin, serotonin, nitrik oksit vb.) sentezi yapmak.
- Bağırsak pH’ını düşürmek. (zararlı mikroorganizmaların üremelerini engeller)
- Bakterisidal proteinler salgılamak. (zararlı bakterileri öldüren bir madde)
- Paneth hücreleri ve epitel hücrelerinde savunmanın oluşturulmasını uyarmak. (bağırsak duvarının korunmasını sağlar)
- Bakteri kolonizasyonlarına direnç göstermek.
- Mukus ve müsin yapımını uyarmak. (zararlı mikroorganizmaların bağırsak duvarına tutunmasını ve istila etmesini engeller)
- Sindirim enzimlerinin sentezini artırmak. (amilaz, lipaz, proteaz, disakkaridaz vb.)
- Kısa zincirli yağ asitleri oluşturup enerji üretmek. (bağırsak duvarını korur ve mukus yapımını artırır)
- Salgısal IgA yapımını artırmak. (antikor çeşidi)
- Regülatuar T hücrelerini aktive etmek. (otoimmün hastalıkların oluşmasını engeller)
- Natürel killer hücre aktivitesini artırmak. (virüslü ve kanserli hücrelere saldırır)
- Dendritik hücre fenotip ve işlevlerini düzenlemek. (bağışıklık sistemini güçlendirir)
- Apoptozu düzenlemek. (kanserli ve virüslü hücrelerin yıkımını sağlar)
Bağırsak florasının bozulmasının nedenleri?
Kötü Bebeklik Dönemi:
Sezaryenle doğum: Yeni doğan bebeklerin bağırsak florası doğumda sterilken, doğum sırasında annenin vajinasından ve dışkısından alınan bakterilerle oluşmaktadır. Bu yüzden sezaryen ile doğan bebeklerin bağırsak florası normalden farklı oluşmaktadır.
Anne sütü: Anne sütü, prebiyotik ve probiyotik içeriği dolayısıyla çok güçlü bir sinbiyotiktir. Anne sütü almayan çocuklarda bağırsak florası tam olarak gelişemez.
Annenin beslenmesi: Bağırsak florası normal olmayan anneden doğan bebeğin bağırsak florasının bozuk olma ihtimali yüksektir.
Bebeğin beslenmesi: Mama, hazır gıda, hazır süt ağırlıklı beslenme flora bozulmasına neden olmaktadır.
Mide problemleri:
Sağlıklı bir insanda mideye ulaşan besinler asit, pepsin ve diğer enzimlerin yardımıyla yumuşatılıp bağırsaklara gönderilmektedir. Ayrıca proteinlerin kimyasal sindirimi midede başlamaktadır. Eğer sindirim süreci tam olarak gerçekleşmeden emilim olursa bağırsaklara ulaşan sindirilmemiş besinler bağırsak duvarının ve florasının bozulmasına neden olur. Ayrıca mide asidi, hastalık oluşturacak mikroorganizmaları etkisiz hale getirip bağışıklığın ilk adımını oluşturmaktadır.
- B12 vitamininin emilimini sağlar.
- Folat emilimini sağlar.
- Demir emilimini arttırır.
- Çinko, mağnezyum vb. minerallerin emilimini arttırır.
Kötü Beslenme:
Karbonhidrat ağırlıklı beslenme: Faydalı bakteriler inülin, galakto-oligosakkaritler, frukto-oligosakkaritler, oligofruktoz, ksilooligosakkaritler, asidik oligosakkaritler ve sindirime dirençli nişasta ile beslenirken mantarlar ve bazı bakteriler glikoz, sakkaroz, nişasta, maltoz, fruktoz (mısır, patates, buğday, pirinç, beyaz şeker, glukoz/fruktoz şurupları, bazı meyveler) ile beslenmektedir. Diyetin nişasta bazlı polisakkaritlere dayanması floradaki mantarların artmasının başlıca sebebidir.
Tahıl ağırlıklı beslenme: Tahılların içeriğinde bulunan (gluten, lektin, fitat vb.) toksik maddeler bitkinin bir çeşit savunma sistemini oluşturmaktadır. Bağırsak florası bozuk olan kişilerde bu maddelerin tüketimi bağırsak duvarının dejenerasyonuna neden olmaktadır. Ayrıca tahıllar yüksek miktarda mantarların besin kaynağı olan nişasta bulundurmaktadır.
Yağsız beslenme: Yağlar zararlı mikroorganizmaların baş düşmanıdır. Son yıllarda yaratılan yağdan uzak diyetler kandida mantarlarının çoğalmasına neden olmaktadır. Yapılan araştırmalar bunu destekler niteliktedir. Bu yüzden belirli miktarda hayvansal yağ tüketimi kandida ile savaşta önemli bir yer tutmaktadır.
GDO: Ticari amaçlarla genetiğiyle oynanmış bitkilerin lektin, fitat, gluten, saponin vb. savunma sistemleri daha uzun süre dayanabilmeleri için arttırılmaktadır. Bu bitkilerin tüketilmesi insanda bağırsak duvarının bozulmasına ve bitkinin sindiriminin zorlaşmasına neden olmaktadır.
Antibiyotikli ve steroidli hayvanlar: Bütün canlılar sağlıklı bağırsak florasına sahiptir, ancak daha fazla büyümesi ve hastalıkların önlenmesi amacıyla verilen ilaçlar yetiştirilen hayvanların bağırsak florasını ve bağırsak duvarını bozmaktadır. Bu sayede mikroorganizmalar, toksinler, ağır metaller canlının tüm vücuduna yayılabilmektedir. Dolaylı yoldan bu hayvanların tüketimi antibiyotik, steroid ve toksik etki yaratmaktadır.
Süt ve süt ürünleri: Bağırsak florasının bozulmasının sebebiyle sindirim yapıcı enzimler (amilaz, laktaz, lipaz vb.) azalır. Bu durumda süt ve süt ürünlerinde bulunan laktoz sindirelemeyip bağırsak duvarının bozulmasına neden olmaktadır (özellikle protein tozları yüksek laktoz içermektedir). Not: Yoğurt ve kefir tüketilebilir.
Alkol ve kafein: Alkol ve kafein tüketimi karaciğere ve böbreküstü bezlere aşırı yük bindirerek onların zayıflamasına neden olmaktadır. Kafein ve alkol candida büyümesini engellemekte etkili olan birçok vitamin ve mineralin emilimini engellemekle beraber kandidaların baş besini olan yüksek miktarda şeker içermektedirler.
Diğer bazı besinler: Soya, bezelye ve fasulye benzeri baklagiller bağırsak duvarına saldıran yüksek miktarda toksin içermektedir. İşlenmiş etler içeriğindeki katkı maddelerinden dolayı mantarların çoğalmasına neden olmaktadır.
Diğer etmenler:
- Koenzim Q10 emilimini engelleyen gıdalar ve ilaçlar
- Omega 3/omega 6 dengesizliği
- Ağır metal içeren suların tüketimi
- Hayvansal yağların tüketilmemesi
- Tek tip beslenme
- Bazı katkı maddeleri
- Rafine tuz
- Alerjen gıdaların tüketimi
- Asidik beslenme
Ağır Metaller:
Diş dolguları: Amalgam bazlı dolgularda bulunan civa insanlar için yüksek risk taşımaktadır. Bu yüzden birçok ülkede yasaklanmıştır.
İçme suları: İçme suları yüksek miktarda ağır metal bulundurabilmektedir.
Diğer ağır metal kaynakları: Deodorantlar, parfümler, kozmetik ürünleri, rujlar, lens solüsyonları, bazı aşılar, egzoz dumanı, kirli hava, bazı balıklar, çamaşır yumuşatıcıları, boyalar, piller, temizlik malzemeleri, petrol ürünleri, konserve gıdalar, sigara, gıda katkıları, şampuanlar, bazı ilaçlar ağır metal içeriklerinden dolayı insan için tehlike oluşturur.
Gelişigüzel İlaç Kullanımı:
Antibiyotikler: Antibiyotikler günümüzde gereksiz şekilde reçete edilebilmektedir. Zararlı bakterileri öldürmenin yanı sıra bağırsak florasındaki yararlı bakterilere de zarar vermektedirler. Ayrıca hormonlu hayvanlar ve işlenmiş etler antibiyotik etkisi gösterebilmektedir.
Antifungal ilaçlar: Bu ilaçların ciddi yan etkileri olmakla birlikte zararlı bakterilerin üremesine de sebep olabilmektedirler.
Tetrasiklinler: Akne ve sivilce tedavisi için genç yaşta çocuklara verilen bu ilaçlar mukus zarının protein yapısını bozarak bağırsak duvarında toksik bir etki oluşturur.
Steroidler: Yapılan son araştırmalar steroidlerin kaçınılmaz olarak sistemik fungal kandida enfeksiyonlarının oluşumuna neden olduğunu göstermektedir.
Bunların dışında:
- Penisilinler
- Ağrı kesiciler (analjezikler)
- Doğum kontrol hapları
- Uyku hapları
- Kemoterapi
- Radyasyon
- Kortizon
- Östrojen tedavileri
- Ülser ve reflü ilaçları
- Antiasitler
- Prednizon
Diğer Önemli Etmenler:
Stres: Beyinde bulunan nörotransmitterlerin sayısından fazla nörotransmitter neredeyse bağırsaklarda bulunmaktadır. Bağırsaklar duyguların temelini oluşturur ve stres anında ilk etkilenen organdır. Stresli bir yaşam bağırsak florasının bozulmasının başlıca sebebidir.
Genetik Yatkınlık: Hücresel olarak genetik yapılanmamız %90 oranında bağırsak floramızdan etkilenmektedir. Bu nedenle bağırsak florası bozuk bir aileden doğmak hastalığa olan yatkınlığınızı artırmaktadır.
Yaşlanma: Yaşlanma ile bağlantılı olarak bağırsak florasındaki yararlı bakteriler zamanla azalmaktadır. Özellikle 55-60 yaşları sonrası kanser görülme olasılığı yüksektir.
Hareketsiz yaşam: Hareketsiz yaşayan bir insanda bağırsakların sağlıklı olması beklenemez. Günlük yapılan hafif egzersizler bağırsaklar için hayati önem taşır.
Düzensiz uyku: Bağırsak problemleri olan hastalar sabahları uykudan dinç ve tazelenmiş kalkmak yerine yorgun ve tazelenmemiş kalkmaktan yakınırlar. Flora bozukluğu uyku problemlerine, uyku problemleri de flora bozukluğuna sebep olan kısır bir döngüdür.
Ağız sağlığı: Kötü tedavi edilmiş kanal tedavisi, diş çürükleri ve ağızdan yemek borusuna kadar yayılan kandida enfeksiyonları sindirimin aksamasına ve vücudun sürekli mikoplara maruz kalmasına neden olur. Bu nedenle ilk olarak ağız sağlığı korunmalıdır.
Bulaşıcı hastalıklar: Tifo, kolera, dizanteri vb. bazı bulaşıcı hastalıklar bağırsak florasına ciddi hasarlar vermektedir.
D vitamini eksikliği: D vitamini eksikliğinin bağırsak florasının bozulmasına neden olduğunu kanıtlayan birçok araştırma bulunmaktadır.
Cerrahi müdahaleler: Dalak, safra kesesi, apandisit, bademcik gibi organların ameliyatla alınması sonucu ortaya çıkabilmektedir.
Bağırsak florasının bozulması nelere yol açar?
Bağırsak duvarını oluşturan yapıyı tuğlalar olarak hayal edersek, bağırsaklarda bulunan faydalı bakterileri tuğlaların birbirine tutturulmasında kullanılan harç olarak düşünebiliriz. Eğer tuğlalar arasında bu harç olmazsa istenmeyen zararlı maddeler tuğlaları aşıp içeriye girebilirler.
Vermiş olduğum örnekte olduğu gibi faydalı bakterilerin en önemli görevlerinden biri de bağırsak duvarını zararlı maddelere karşı korumaktır. Ancak çevresel ve genetik faktörlerle faydalı bakterilerin florada azalması, bağırsak duvarını korunmasız bir hale getirerek zararlı mikroorganizmaların bağırsaklarda koloniler kurmasına neden olmaktadır. Savunmasız kalan bağırsak duvarı artık mantarların (candida), parazitlerin, bakterilerin, virüslerin, bitkisel ve hayvansal kaynaklı toksinlerin (lektin, saponin, kafein ve teofilin, nitrat vb.) saldırısı altında kalmaktadır. Bu durum bağırsak hücreleri arasında boşlukların giderek büyümesine, bağırsakların filtre özelliğini kaybetmesine ve zararlı maddelerin kana karışmasına neden olmaktadır.
Bağırsak duvarında oluşan bu boşluklardan sindirilmemiş protein ve yağlar, ağır metaller, mayalar, bitkisel ve hayvansal kaynaklı toksinler, mikroorganizmalar ve daha birçok zararlı madde direkt olarak kana geçebilmektedir. Bağırsaktan kana aşırı bir geçiş olduğunda, bu durum bağırsak dışında bulunan bağışıklık hücrelerinin aşırı antikor üretmesine neden olmaktadır. Ancak sızıntı sürekli olduğu için bu üretim yetersiz kalmakla beraber vücudun bütün enerjisi bağışıklık sistemine harcanmasına sebep olmaktadır.
Bağışıklık sistemi yabancı bir ajan ile karşılaştığında onu hafızasına alıp aynı ajanla tekrar karşılaşma durumunda yabancı ajanı tanıyıp daha kuvvetli yanıt veren bir sistemdir. Dolaylı olarak, sindirilmemiş besinlerin kana karışması bağışıklık sisteminin bu besinleri zararlı olarak görmesine de neden oluyor. Bu durumda daha önce sorun oluşturmayan gıdalara karşı aşırı tepkiler (gıda alerjileri) oluşmaya başlıyor.
Bozulmuş bağırsak yapısı yüzünden vücudun farklı dokularına girip biriken bu sindirilmemiş besinler bağışıklık sisteminin bu dokulara saldırmasına neden oluyor. Böylelikle vücudun dokusuna saldıran hücrelere karşı doku tarafından oto-antikor üretilmeye başlıyor ve durum kronikleşip otoimmün hastalıklara neden oluyor.
Bazı otoimmün hastalıklar:
- Miyaljik ensefalomiyelit (kronik yorgunluk)
- Sedef Hastalığı (psoriasis)
- Diabetes Mellitus (tip 1 diyabet)
- Romatoid artrit (iltihaplı romatizma)
- Vaskülit (damar iltihabı)
- Hashimoto Tiroiditi (tiroid bozuklukları)
- Hemolitik ve Pernisiyöz Anemi (kansızlık)
- Multipl Skleroz (MS)
- Çölyak hastalığı (gluten alerjisi)
- Addison Hastalığı (hipoadrenokortisizm)
- Ensefalomiyelit (beyin ve omurilik iltihabı)
- Goodpasture Sendromu
- Otoimmün Trombositopeni (trombosit hastalığı)
- Myastenia Graves
- Toksik Guatr
- Aktif Kronik Hepatit
- Ülseratif Kolit
- Primer Biliyer Siroz
- Sistemik Lupus Eritematozus
- Sjögrens Sendromu
- Skleroderma
- Polimiyozit-Dermatomiyozitis
- Reiter Sendromu
- Karışık bağ dokusu hastalıkları
Bağırsak florası bozukluğuna bağlı problemler:
- K2, B1, B2, B3, B6, B12, folik asit, biyotin vb. vitaminlerinin eksikliği
- Demir, magnezyum, çinko, potasyum, kalsiyum vb. mineral eksikliği
- Dopamin, serotonin, nitrik oksit vb. nörotransmitterlerin eksikliği
- Sindirim enzimlerinin sentezinin azalmasıyla besinlerin sindirilmemesi
- Bağırsak duvarının hasar görmesine bağlı olarak kana aşırı ağır metal, mikroorganizma, toksin, besin gibi maddelerin geçişi
- Regülatuar T hücrelerin yeteri kadar aktif olmamasından dolayı otoimmün hastalıklar
- Bağışıklığı sağlayan maddelerin üretiminin azalmasına bağlı olarak kanser
Aklınıza gelebilecek her problemin temelinde bozulmuş bağırsak florası yatmaktadır.
Bağırsak florası bozukluğuna ait bazı belirtiler:
- Depresyon, panik atak, dikkat eksikliği, şizofreni, otizm, anksiyete, sosyal yetersizlik, özgüven eksikliği, bipolar vb. psikolojik hastalıkların temelini oluşturmaktadır.
- Uykusuzluk, yorgunluk, halsizlik, bitkinlik, mutsuzluk, umutsuzluk, azalmış arzu ve motivasyon, intihara meyil, kişilik bozuklukları, alınganlık, öfke, kibir, ego, empati yoksunluğu, saldırganlık, dürtüsel davranış vb. hastalıkların ana nedenidir.
- Kanser, kalp rahatsızlıkları, diyabet, Alzheimer, aşırı kilo, zayıflık, cinsel isteksizlik, iktidarsızlık, zayıf bağışıklık, obezite, eklem ağrıları, bel ve boyun problemleri, baş ağrısı, gastrit, ülser, ishal, kabızlık, alerjiler, romatizmal hastalıklar, iltihap, sivilce, mantar, ödem vb. problemlere neden olur.
Bir yanıt yazın